23 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Doz IKEA, İyi Eder Beni

IKEA hakkında herkesin bir fikri var. Kimisi "Ne biçim öyle, tüm mobilyalar hep birbirinin aynısı ve sunta, çok kalitesiz iki güne paralanır bu, asla almam!" derken, kimisi de "Sehpa dediğin şey zaten kenarda duruyor, bana ne içinin sunta olmasından. Hem tasarımları çok güzel, fiyatları uygun, her şeyimi IKEA'dan alırım!" diyor. Biz ikinci grup insanların arasındayız ("Biz" derken diğer kişiliklerimden bahsetmiyorum, eşim ve ben).

Evlenme hazırlıkları malumunuz ki çok yoğun ve yorucu dönemler. Hem psikolojik, hem fiziksel hem de maddi olarak zorlanmanın tepe noktasında oluyor insan... Biz bu süreci en iyi şekilde atlatmanın yolunu IKEA'da bulduk. Toplamda iki ya da üç büyük alışverişle evimizin mobilya, çatal-bıçak, bardak dahil her ihtiyacını karşıladık, başka hiçbir yerden hiçbir şey almadık. Büyük parçalar haricindeki her parçayı Evimizin Erkeği kurdu. Yatay kutulardan çıkan parçalarla ve klavuzlarla saatlerce uğraştı, bitirince de karşısına geçip bir bardak çay içerek seyretti. Hem tüm kurulumları ellerimizle yaptığımız için kıymetli, hem çok şık ve modern, hem de çok ucuza hallettik hepsini. Evleri için her parçayı eski moda "yatak odası takımı, yemek odası takımı" gibi isimlerle mobilyacılardan uçuk fiyatlara alıp, aylarca peşinde koşan arkadaşlarımız bile bize gelip salonumuzda otururken rahatlıyorlar, yemek soframızda Çin porselenleri yerine rahat ve şık tabakları görünce sohbetin ve yemeğin tadına daha çok varıyorlar. 


Bir de IKEA Kataloglarının kapıya gelmesi heyecanı vardır. Benim için bu bir heyecan, evet... Mobilya almayacak olsam bile sayfalarını karıştırmayı, oda fotoğraflarına bakarak ilham almayı ve fikirler üretmeyi çok seviyorum. Şimdi her zaman doya doya inceleyebilelim diye tablet bilgisayarlar için de katalog çıkarttılar, tadından yenmiyor.



Artık tüm Türkiye'ye internet sitesinden satış açılmış olsa da tercih etmiyoruz, çünkü IKEA gezisi demek bizim için neredeyse tüm günlük bir aktivitedir. Sabah erken saatte restoranındaki kahvaltıyla güne başlıyoruz. Ardından gezmeye, ürünleri incelemeye, oturup dinlenmeye ve denemeye başlıyoruz. Alt kata inmeden önce bir soluklanmak, damatları kahve tadıyla şenlendirmek için yine restoranda mola veriyoruz. Sonrasında ise alt kata devam... Sepet yavaş yavaş dolmaya başlıyor, fiyatlar cezbediyor, renkler şaşırtıyor, evdeki peçete deseninin takım tepsisinin geldiğini gören gözler bayram ediyor... En son depo bölümünden alınacak bir şeyler var ise onlar da alınıyor ve kasadan çıkılıyor. 

Hemen kasaların karşısında bulunan İsveç Marketi'ne uğramadan otoparka geçmenizi tavsiye etmem. Şöhreti büyük olan "Annas Pepparkakor" zencefilli kurabiyelerini yeni keşfettiğimizi utanarak dile getirmek isterim. Meğersem ne ünlüymüş, herkes denemiş, bayılarak yiyormuş, biz trene geç kalmışız. Lafı uzatmayayım, bu kurabiyelerden mutlaka alın, pişman olmayacaksınız. Kurabiyenin dışında da pekçok farklı, lezzetli ve uygun fiyatlı ürün bulabilirsiniz. Biz IKEA Köftesi de alıyoruz... Malum bir dönem etiyle ilgili çok dedikodular çıktı ama ben geçen gün şahidim, Pınar kolilerinden çıkartıp dolaba yerleştiriyorlardu... Biz güveniyoruz, keyifle evde ısıtıp, soslayıp yiyoruz.


Hiç yorum yok: