29 Nisan 2015 Çarşamba

Hamilelerin Manyetik Güvenlik Kontrollerinden Geçmesi Zararlı mı?



Hamile kaldığımdan beri bu konuya çok takıldım: Hamilelerin Manyetik Güvenlik Kapılarından Geçmesi Doğru mu, Değil mi?

Araştırdım, sordum soruşturdum, dünyada nasıl uygulama var... Sonuçta karar: Hamilelerin manyetik güvenlik kapılarından geçmelerinde hiç bir sakınca yok! Peki Türkiye'de neden güzel anne adayları bu kapılardan geçmiyorlar? Kimse bilmiyor... Ya da anne adayları bu konuyu araştırıp mı karar vermişler geçmemeye? Yoo, hamileler hep böyle yapıyor diyip, sorgulamamışlar...

Peki bu konunun aslı astarı nedir? Öğrendiklerimi hiçbir uzmanlığım olmaksızın sadece kendi fikirlerim olarak sizlerle paylaşmak isterim.

İlk olarak şunu netleştirmek gerekiyor ki bu güvenlik kontrol kapıları hayatımızın her noktasında bulunuyor. İşyeri girişlerimizde, hastanelerde, alışveriş merkezlerinde, havalimanları gibi her yerde var... Bu kontrol noktalarındaki güvenlik geçiş kapıları sanılanın aksine hiçbir şekilde radyasyon içermiyor, tamamen manyetik alan mantığı ile çalışan bir kontrol. Yani aslına bakarsanız MR cihazlarından hiçbir farkı yok, aksine çok çok daha hafif bir etkisi var. Peki hamileyken MR'a giriliyor mu? Evet giriliyor ve doktorlar da hiçbir sakıncası olmadığını söylüyorlar, çünkü ortada bir radyasyon yok...

Bir de bu kapılardan geçmeyip de teklif edilmesi halinde güvenlik görevlileri tarafından ellerinde tutulan portatif metal dedektörleriyle kontrolü kabul eden güzel anne adaylarını bir defa daha düşünmeye davet ediyorum. Kapıdan geçmek sakıncalı kabul ediliyor ama aynı görevi gören portatif cihazın göbeğine göbeğine doğru tutturmakta bir sakınca görmüyor. Yapmayın güzel anneler, etmeyin.

Peki tehlike nerede başlıyor? İşte bu kontrol noktalarında bulunan, içerisine çantalarımızı verdiğimiz röntgen cihazında başlıyor. Tabiki adı röntgen cihazı değil ama benim basit mantığımda böyle bir adı var :) Yani o çantamızı bir tarafından verip, öteki tarafından aldığımız, x ışınlarıyla çalışan kapalı cihaz tehlikeli. Peki neden? Çünkü radyasyon içeriyor, x ışınlarıyla çalıştığı için bir nevi röntgen cihazı. Zaten güvenlik personeli de önündeki ekranda, çantanızın içini görüyor.

Yani bunu yapmak sakıncalı:



İşte bu cihazın içerisine girip, güvenlik tarafından ekranda kontrol edilmediğiniz müddetçe (yani benim gözümde röntgeniniz çekilmediği müddetçe) güvenlik kontrol kapılarından geçmenizde hiçbir sıkıntı yok. Hatta ofislerimizdeki dandik fotokopi makinelerini kapağı açık olarak kullanmak ya da günde 10 saat göz ayırmadan baktığımız bilgisayar ekranlarımızda bile daha büyük zarar var, o kadar söyleyeyim...

Peki bu güvenlik kapılarından geçmeme telaşı nasıl başladı acaba güzel anne adaylarında? Ben de pek bilmiyorum ama tahminim o ki bir dedikodu çıktı önce, ardından da kabul gördü. Hatta "Karnımdakine zararı varsa, yürüyen bebeğime/çocuğuma da zararı vardır" diyerek çocuklarını, bebeklerini de geçirmemeye başladılar. Güvenlik görevlileri ise bunu normal sayıp, daha anne adayı yeltenmeden, yandaki bantlı kapıyı açıp buyur etmeye giriştiler. Böyle böyle yanlış bilgilerle, yanlış uygulamalar yerleşti.

Peki Türkiye dışında dünyada durum nasılmış? Hiçbir ülkede bizzat test etmemiş olduğumu, bu bilgiyi internet üzerinden edindiğimi not düşerek, yurtdışında anne adaylarına ve çocuklara böyle bir ayrımcılık yapılmadığını öğrenmiş bulunuyorum. Yani onlar da herkes gibi manyetik güvenlik kapılarından geçmek zorundalar. 

Hamileliğimin ilk günlerinde yaptığım bu araştırma sonucunda bu hurafelere aklımı kapattım ve normal bir vatandaş gibi güvenlik kontrollerinden geçiyorum. Şaşıranlar, yandan geçirmeye çalışanlar, anlatığımda "Aaa olur mu öyle şey, çok zararlı!" diye tepki verenler ise hayatımda sabitler. Ben ise çocuğumu hamileliğimden itibaren bilgiyle, akılla ve araştırmacı olarak yetiştirmek, çocuğuma da böyle öğretmek istiyorum. Ayrıca bu konuyu doktorlarına danışsalar doğru yanıtı alabilecekken, hurafelerle yaşayan ve başkalarını da bunlara inandırmaya çalışanlara da ayrıca mesafeli durulması gerektiğini de tembihleyeceğim çocuğuma :)

Bugünkü hamile hormonlu, hafif atarlı anne adayından bu kadar. Başka bir atarlanma gününde, baskın hormonlarla görüşmek dileğiyle, esenlikler!


27 Nisan 2015 Pazartesi

Hamilelikte Sigara Kullanımı

Bilenleriniz de bilmeyenleriniz de vardır ama hamile kalmadan önce sigara içiyordum. Tamamen belirtisiz ve süpriz bir hamilelik yaşadığım için malesef ki doktor kontrolünde beş haftalık hamile olduğumu öğrenene kadar da içmeye devam etmişim. 

Doktor kontrolümüzden gelip, kan tahlilimde gebeliğimi gördükten sonra sigarayı bıraktım. Peki her şeye rağmen kolay oldu mu? Hayır. Aksine çok zor oldu...

Bu yaşadığım zorluklardan dolayı bilhassa böyle hassas bir konuyu sizlerle ve Google üzerinden sayfama denk gelen güzel anne adaylarıyla sigara ve hamilelik hikayemi paylaşmak istedim.

Hamilelikte sigara ve alkol kullanımın anne karnındaki bebeklere, hatta karnında bebek olmayan her insana ne kadar zararlı olduğu hepimizin bildiği bir konu. Ancak bilhassa karındaki bebeğin ne kadar plasenta gibi bir filtresi olsa da plasentanın bile filtrelemeye yetişememesi sebebiyle bazı zararlı ve çok etken içerikleri direkt olarak bebeğe geçmesi gibi bir sıkıntı var. Olay tabiki kamu spotu reklamlarındaki gibi, anne karnındaki bebeğin kesesinin içinin duman dolması gibi bir şekilde gerçekleşmiyor. Ancak zararlı maddeler de temizlenemeden, kan yoluyla bebeğe ulaşıyor. Velhasıl hamileyken sigara içmek, alkol tüketmek çok çok çok sakıncalı! Lütfen sevgili anne adayları, içmeyin, lütfen...

Lafı yine çok uzattım, hikayeme döneyim. Velhasıl, hamile olduğumu öğrendim ve sigara içmemeye başladım. İlk heyecanla hiç etkilenmedim. Ancak 2. günü geçtikten sonra hafif hafif sigarasızlığın etkilerini bünyemde hissetmeye başladım. Eş zamanlı olarak mide bulantısı çekmiyor olmam, sigara dahil hiçbir kokudan tiksinme yaşamamam da bana hiç yardımcı olmuyordu. Dayandım, dayandım... Akşamları asabilik, elini kolunu nereye koyacağını bilememezlik geldi üzerime. Ayrıca aynı dönemde hayatımdan kafein dahil tüm uyarıcıları da çıkartınca, süpriz bir hamilelikle bunları birleştirince bir anda vücudum hem psikolojik, hem de fiziksel olarak tepki vermeye başladı. Bildiğiniz uyuşturucu yoksunluğu gibi bir şey olduğunu düşünüyorum...

Bir hafta sonraki doktor kontrolümde konuyu doktoruma danıştım, yaşadığım psikolojik ve fiziksel sıkıntılarımı anlattım, ne yapabileceğimi sordum. Bu kadar sıkıntı yaşıyorsam, geçiş dönemine mahsus olmak kaydıyla günde bir sigara içebileceğimi, öyle yasaklı gibi de kahveyi-kafeini kesmeme gerek olmadığını, hamilelikte aslında her şeyden önemli olanın anne adayının mutlu ve stressiz olması olduğunu söyledi. Yani aslında bir anda hayatımdaki tüm alışkanlıklarımı bıçak gibi kesince yaşadığım psikolojik ve fiziksel stresin, bebeğim için çok daha sakıncalı olduğu anlaşıldı. Ayrıca on senelik sigara içme geçmişi olan bir anne adayının kanından, damarından, vücudundan sigaranın etkilerini zaten hemen silinemeyeceği, bebeğin elbette ki etkileneceğini söyledi. Ben bu konuda çok haklı buluyorum doktorumu ve tam da bu nedenle kendisine bayılıyorum!

Bu kontrolümden sonraki dört gün boyunca akşamları eşime ve kendime birer fincan türk kahvesi yaptım, sigaramı yaktım, nefes almadan elimde sallandırdım, toplamda iki nefes aldım ve söndürdüm. Ancak bu yaptığım bazılarınıza ne kadar sakıncalı görünüyor olsa da benim için dönüm noktası oldu. Bu sayede elimden tüm keyiflerim alınmış hissimden kurtuldum, yeniden kendim gibi hissetmeye başladım, psikolojim de düzeldi. Yani aslında sorun sigara değil, alışkanlıklarımdan bir anda uzaklaşmış olmamdı.

Bu beş günün sonunda bir daha ağzıma sigara sürmedim, arada kahvemi içmeye de devam ettim. Kendimi hiçbir keyiften mahrum bırakmadım, yasaklamadım, kısıtlamadım, stressiz anne mutlu annedir dedim.

Lütfen ama lütfen hamileliğiniz sırasında sigarayı hemen bırakamıyorsanız da çıkış yolu arayın, kendinize geçiş dönemleri verin. Ben nasılsa bırakamıyorum deyip de içmeye devam etmeyin. Eşinizden destek alın, umut alın. Hem bırakamamak ne demek... Ben ki sigarayı hayatı boyunca bırakmayı düşünmeyen, günde bir paket sigara içen, keyfinin eksiğini sevmeyen ve en önemlisi hamileliği sırasında tiksinme yaşamamış bir insan olarak bile bu kadar kolay bıraktıysam eminim ki siz de bırakabilirsiniz. Hem bebeğinizi düşünün, en kıymetlinizi... ♥




22 Nisan 2015 Çarşamba

Hamileliğimin 18, 19 ve 20. Haftaları - Yolun Yarısı Demek


Hamileliğimin bu üç haftasını bir arada yazmak istedim. Çünkü bu süre içerisinde ne doktor kontrolümüz, ne de başlı başına yazı ayırmaya değecek olay olmadı. Olaylar konusundaki namımız malum olunca da olaysızlık bizim açımızdan iyi bir durum :)

Bu üç hafta daha çok fiziksel değişimlerimin başlangıç dönemi oldu. Tamam bu zamana kadar da karnım büyümüştü, kıyafetlerim daralmıştı ama şimdi başlayan büyük değişimi ayrıca hissedebiliyorum. Her sabah kalktığımda daha da sertleşmeye başlayan, üst kıyafetlerimden dahi fırtlamaya başlayan bir göbek sahibi oldum. Malesef ki henüz yusyuvarlak ve sımsıkı bir hamile göbeğinden çok, bıngıl bıngıl, yemeyi uzun zamandır fazla kaçırmış bir insan göbeğini andırsa da çoğu zaman hamileye benzemeye başladım. Hala misler gibi bir hamile göbeği sahibi olmadığım için ise halen bol kıyafetler giymeye çalışıyorum ve bu sayede çok rahat ediyorum.

20. Haftamla beraber de hamilelik serüvenimin yarısını tamamlamış bulunmanın haklı sevinci ve heyecanı bastı üzerime! 4.5 Ay bitti, iki hafta sonra resmi olaran 5 aylık olduk diyebileceğim ve her geçen gün mutlu sona daha yaklaştığımızı, umut dolduğumuzu hissediyorum.

Şu zaman kadar size hamilelikte aldığım kilo durumumdan bahsetmemiştim. Hamile kaldığımdan beri toplamda 3kg aldım. Hatta utanarak söylüyorum ki son 1 kiloyu, iki hafta içerisinde yediğim çikolatalı gofretlere borçluyum! En başından beri zaten kilolu hamile kaldığım için çok dikkat etmem gerektiğini biliyorum ama arada kaçıyor işte...

Gece uykularımdaki rahatsızlık halim ise gelecek haftaların ve ayların sevimsiz habercisi gibi üzerime çökmeye başladı. Malesef ki rahat uyuyamıyorum... Zaten bu süreçte gün içerisinde çok su içtiğim için geceleri de en az iki defa tuvalete kalkıyorum. Tam buna alıştığımı düşündüğümde bir de uyku pozisyonu mevzusu girdi hayatımıza. Zaten uzun süredir yüzüstü yatmıyorum, şimdi sırtüstü de yatamıyorum. Belimden doğru bacağıma giden bir sancı oluyor. Mecburen sağ ve sola yatıyorum ki bu defa da büyümeye başlayan göbeğim o yana doğru sarkmaya başladı... Bacak arama yastık, göbeğime ince yastık derken bir pozisyon bulup uykuya dalıyorum. Haraket etmeden saatlerce aynı pozisyonda uyuyan beden ise uyandığında tutulmuş, parmakları uyuşmuş leş gibi bir şey oluyor. Daha bu kadar başlangıçta, bu kadar problem yaşayınca elimde olmadan gelecek haftalardan ve ısınacak havalardan endişe duymaya başladım. Bakalım, neler gelecek daha başımıza...

Bu haftasonu, yani 21. haftamızda detaylı ultrason randevumuz var. Hem bebeğimizi tam bir aydır görmemenin, hem de böyle detaylı bir kontrolün getirdiği heyecanla şimdiden yerimizde duramıyoruz! Detaylı ultrason hakkında tecrübe edeceğimiz her şeyi ve sonuçlarını ise 21. haftalık yazımda anlatmaya çalışacağım. Umarım güzel haberlerle burada oluruz ♥



20 Nisan 2015 Pazartesi

Hamileliğimin 17.Haftası - Cinsiyetini Öğrendik!

* Ultrason görüntüsü bir korku filminden alıntı değildir, ileride tombik yanaklı olacak bir erkek çocuğudur :)

Bu haftaki doktor kontrolümüz, önceki sağlık endişelerinden, rahim kanamalarından, düşük tehlikelerinden uzak bir şekilde tamamen cinsiyet öğrenme heyecanıyla dolu bir kontrol oldu. Son bir haftadır da bebeğimizin kıpırtılarını minik minik de olsa hissedebildiğim için sağlığı konusunda endişelerden uzak bir hafta geçirdim.

İki hafta önceki kontrolümde açılmayan bacakların, bu defa mutlaka açılması için kontrole girmeden önce kocaman bir portakal suyu ile şeker takviyesi yaptık bebeğimize. Maksat, ultrason sırasında kıpır kıpır oynasın ufaklık :) Yeni anne adaylarına not: Kahvaltı dahi etmeden giderseniz bebeğiniz ultrason sırasında uyuyor oluyor ya da hareketsiz bir şekilde yatıyor oluyor. Çikolata ya da tatlı bir şey (bence hem sağlıklı, hem de tatlı alternatif taze sıkılmış portakal suyu) içince 15 dakika sonra bebeğiniz ultrason ekranında dans ediyor :)

Sabahın 09.00'unda (heyecandan ilk randevuyu alma gibi bir adetimiz var) doktorun kapısına dayandık. Kapıda oturmuş saatimizi beklerken bile o kadar heyecanlıydım ki normalde tansiyon problemim olmamasına rağmen sanki tansiyonum yükselmiş gibi hissettim ve doktora girer girmez bunu söyledim. Tansiyon kontrolüm yapıldı, 10'a 6 çıktı, gayet normal, abartma, sakinnn :) Eşimle beraber heyecandan öle öle geçtik muayene odasına. İlk önce bebeğimizi gördük, hareketliydi, kalp atışları normaldi, rahimde herhangi bir anormallik ya da kanama yoktu, ölçümleri haftasına uygun ve olması gerektiği gibiydi... İlk kontroller tamamdı... Sonra doktor baktı, baktı, baktı, "Oğlan geliyor!" dedi ve bizim yada bakan herkesin anlayabileceği açıklıkta olan ve hiçbir şüpheye yer vermeyen bir fotoğrafla uğurladı bizi. Tabiki ağız kulaklarda karı koca dünyanın en mutluları olarak ayrıldık hastaneden.

Bizim için 17.haftamızın en önemli olayı tabiki oğlumuzun geliş müjdesi oldu! Umuyoruz ki sağlıkla doğduğu günleri de göreceğiz.


17 Nisan 2015 Cuma

Hamileliğimin 14, 15 ve 16. Haftaları


Bu üç hafta da ofis ve ev arasında geçti. Sadece Cumartesi günleri biraz dışarıya çıktık eşimle. O da ancak kendimi çok yormayacak ve ihtiyaçlarımızı halledip eve dönecek kadar. Bilhassa, büyüyen karnımı sığdırabileceğim pantolon ihtiyacı baş gösterdi önce. C&A'den iki tane kot pantolon aldık, hem fiyatı hem de modeli bakımından gayet hoşuma gitti. Birisini ince kumaştan, diğerini de kalın kumaşlı aldık ki ince olanı yaza da rahat rahat giyebileyim. Bunun dışında birkaç yumuşak üst de aldık. Yumuşak üstleri bu aşamada hamile reyonlarından almaya gerek yok, 1-2 beden büyük alınca gayet rahat oluyor.

Tabiki bu alışveriş koşturmacalarını, dışarıya çıkışları ne kadar kısa tutmaya çalışsak da akşam eve geldiğimde malesef ki bel ve karın ağrısıyla yatağa attım kendimi. Her defasında da "Bir daha çıkmak yok, otur oturduğun yerde." dedim kendime ama sonraki hafta yeniden küçük küçük çıktım. Bütün hafta zaten işten başka bir yere gitmiyorum, akşamları 8'de uyuyakalıyorum, eşimle vakit geçiremiyorum... Bu nedenle de Cumartesi günlerimi normalleşme günü ilan ettik ve üzerimizdeki ağırlığı atmaya çalıştık. Hatta çıktıklarımızda, kafeinsiz kahve keyfi bile yaptık ;) 

Hamilelik belirtilerimle ilgili sizlere söyleyebileceğim farklı bir şey yok. Çok şükür mide bulantım yine olmadı, aşırı uyku hali devam (bunun sebebi kullanmaya devam ettiğim hormon ilaçlarım olabileceğini düşündük), ruh hali değişimleri devam... Hatta ruh hali değişimlerini şöyle anlatabilirim ki artık akşamları haberleri izleyemiyoruz, olur olmadık şeylere çok üzülebiliyorum... Ağlayabiliyorum, gülebiliyorum, bir gün çok mutlu, ertesi gün çok mutsuz olabiliyorum, sinirlenebiliyorum... Tüm bu süreçte de tüm ailem beni anlayışla karşılayıp idare ediyorlar ve beni üzmemek, büyük tehlikeleri atlatmış bir hamileyi kırmamak için ayrıca özen gösteriyorlar.

Yaşadığımız yüksek düşük tehlikemizin ardından kırılan parçalarımızı toparladık diyebilirim. Artık o üzgün hal yok üzerimizde... Aksine her hafta düzenli gittiğimiz dotkor kontrollerimizde her geçen hafta "Evet bu hafta rahim daha da iyi görünüyor, iyice kalınlaştı, artık riskler azalıyor, her şey çok sağlıklı." cümlelerini duydukça daha da moralleniyoruz. Her ağrıda hafif endişeler, karındaki her kasılmada panikler, her tuvalete girdiğimde mutlaka peçeteyi kontroller, her ultrason öncesi yükselen heyecan ve endişe hissi tabiki devam ediyor. Bu endişeler malesef ki yaşadığımız kötü tecrübe sebebiyle, doğum anına kadar devam edecek diye düşünüyoruz. Çünkü hamileliğin o yüzüyle bir defa tanışan, asla unutamıyor. Ancak her şeye rağmen ben de elimden geldiği kadar hamileliğimin tadını çıkartmaya, hem kendime hem de bebeğe alışverişler yapmaya, eşimle hayaller kurmaya devam ediyoruz.


15 Nisan 2015 Çarşamba

Hamileliğimin 11, 12 ve 13. Haftaları - Yüksek Düşük Tehlikesi

Hamileliğimin kara haftası oldu bu üç hafta bizim için. Öyle zor, üzüntülerle dolu geçti ki halen arada dahi olsa etkilerini hissediyoruz eşimle beraber...

Bu haftalarda yaşadığım düşük tehlikesini tüm detaylarıyla bilhassa anlatmak istiyorum. Çünkü çok hafif de olsa böyle bir tehlike yaşayan ya da yaşamaktan endişe duyan anne adayları, ilk soluğu internetteki benzer hikayeleri arayarak alıyorlar. Bu hikayelerde genellikle "Kahverengi lekelenme olursa hiç endişe etmeyin, pembe ya da kırmızı olursa çok tehlikeli, kanamalar kaçınılmaz sonlu, parça düşürmeler ise yüzde yüz düşük, bel ve karın ağrısı ise çok tehlikeli" olarak anlatılıyor. Daha önceki yazımda da söylemiştim, mucizelerin kuralları olmaz. Hiç kanamasız düşük yapanlar da duydum, 9 ay kanamalı bir şekilde sağlıklı bebekler dünyaya getirenler de... Yani matematik değil hamilelik. Lütfen endişe etmeyin, doktorunuza güvenin, bebeğinizin başına gelebilecek bir şeyin de ne yapsanız önüne geçemeyeceğinizi kabullenin... 

Daha evvel blog yazılarımdan birisinde de sizlerle paylaşmıştım ki 2014 yazından beri vejeteryan bir beslenme düzenindeyim. Hamileliğimde de bu değişmedi. Doktorumla detaylıca konuyu konuştuk, yeteri kadar sebze meyve tükettiğim ve sağlıklı beslendiğim müddetçe bir sorun yaşamayacağımı teyid etti. Ben de aynı beslenme düzenime, daha da çok özenerek devam ettim.

11.haftamdaki Cuma akşamı canım öyle çok döner istedi ki size anlatamam! Normalde et yediğim dönemde bile öyle döner düşkünü bir insan olmamama rağmen çok canım istedi. Eşime söyleyince hemen döner ekmek sipariş ettik, eve geldi. Hayatımda bir şeyi o kadar iştahla yediğimi pek hatırlamam... Yerken bile kendimden geçtim... Ardından keyifle koltuğa yayıldım, miğdemdeki hazzın keyfini çıkarttım. Yarım saat sonra yine koltukta otururken bir yandan da annemle telefonda konuşuyordum ki bir tuhaflık hissettim. Sanki çok sıkışmıştım ve tuvalete gitmem gerekiyordu. Hızlıca annemle telefonu kapattım ve tuvalete gitmem gerektiğini söyledim. O an hissettiğim, sanki idrarımı kaçırıyordum... İdrar kaçırmak normalmiş gibi anlatıyorum ama o an öyle hissettim ve ona inandım, neden diye sormayın...

Hızlıca tuvalete gittim, tuvaletin kapısında içimden bir şeyin kayıp, çamaşırıma düştüğünü hissettim. İşte o an mutfakta olan eşime çığlık attım, o da beyninden vurulmuş gibi koştu geldi yanıma. Korkudan çamaşırımı çıkartıp bakmaya cesaret edemedim malesef... Yine neden olduğunu bilemediğim bir şekilde o an düşen şeyin bebeğimiz olduğunu düşünüyordum, hatta emindim... Banyonun yerlerine kadar üstüm başım her yer kan olmuştu. Meğersem başından beri idrar kaçırıyorum dediğim olayda kanamam varmış ve son anda resmen kan boşalmış...

Bir yandan ağla ağla, bir yandan duşa gir, bir yandan eşim cinayet mahaline dönmüş haldeki yerleri siliyor, tam bir felaket yaşadık...

Duştan çıktığımda düşen parçaya baktık, en azından 5 cm boyunda kan kırmızısı bir kitle...  Bebek olduğuna emin olduk... İnternette okumuştum ki düşük sırasındaki parçanın atılmaması gerekiği ve sonraki hamilelikler için sebep araştırılması bakımından testlere gönderildiği aklıma geldi. Parçamızı poşeye koyduk, sakladık.

Ardından sakinleşince doktorumuzu aradık, olayı anlattık. Şuan düşük başladıysa yapılabilecek bir şey olmadığını söyledi. Ancak düşük henüz gerçekleşmediyse, sadece tehlike varsa da hemen eczaneye gitmemizi, Proluton iğne almamızı ve hastanede iğneyi olmamı söyledi. Ertesi sabah ilk randevuyu da almamı ve kontrole gitmemizi istedi. Ancak bu kadar sancısız bir düşük olamayacağını, doktor fikriyle bunun düşük olmadığını da belirtti. Biz de hemen dediğini yaptık, iğnemi oldum ve eve geri geldik. Eşimle beraber dağılmış, üzültüden neye uğradığımızı şaşırmış, aynı zamanda şok içerisinde oturduk bir müddet. Sonra baktık ki vakit geçmeyecek, uyuyalım ki sabah olsun dedik. Bu sırada kanamam hafif hafif devam etmiş olsa da neredeyse tamamen durmuştu ama bu defa da şiddetli ağrım başlamıştı.

Sabahı zor ettik... Koşa koşa hastaneye gittik. O ultrasona girmek, hem benim hem de eşim için öyle zordu ki... Alacağımız yanıt bizi öyle korkutuyordu ki... İçi boşalmış kese ya da şekli bozulmuş bir kese görmek öyle zor olacaktı ki...

Doktorumuz ultrasonu karnıma koyduğunda şok olduk, bebeğimiz orada duruyordu! İnanamadık... Hemen kalbini dinletti, olması gerektiği gibi atıyordu. Kesesine baktı, bir bozulma yoktu. Aksine ilk defa bebeğimizi taklalar atarken gördük, öyle hareketliydi ki... Ancak bebeğimizin plesentasının arkasında kocaman bir kanama bölgesi vardı, biz bile o kocaman karartıyı çok net bir şekilde görebildik. Tüm kontrollerin ardından masasına geçtik ve kağıtlarımızı masaya döktük. Doktorumuz yüksek bir düşük tehlikem olduğunu, bebeğin ya da kesesinin bir zarar görmediğini, evvelsi akşam düşenin rahim içinden bir parça oluğunu ama tehlikemin çok yüksek bir şekilde devam ettiğini söyledi. Bir hafta rapor verdi, evde tuvalet harici yataktan kalkmamamı, sadece dümdüz yatmamı söyledi. Sonraki hafta kontrole gideceğimizi ve evvelki akşam olduğum haftalık iğneden iki defa daha olacağımı söyledi. Böyle bir mutluluğu yaşarken, bir yandan da korku ile dolu bir biçimde evimize gittik.

Bir hafta boyunca eşim, annem ve ablam bana baktılar. Suyumu bile önüme getirdiler, tuvalet harici gerçekten de beni kaldırmadılar.

Cumartesi günü yeniden kontrole gittiğimizde kanama bölgesi neredeyse tamamen kaybolmuş (ultrasonda minnacık bir noktada kalmıştı), benim kanamam ve ağrılarım da durmuş, kendimi çok iyi hissediyordum. Doktorum işe başlayabileceğimi, ancak çok dikkatli ve yavaş hareket etmem gerektiğini söyledi. Bu sırada iğneye ve ilaca devam etmemi, ufak kanamalarla karşılaşırsam da önemsemememi söyledi. Mutluluğun böylesi az yaşanır sanırım... Eşimle beraber üzerimizden büyük yük kalktığını tahmin edebilirsiniz.

13. Haftam ise ofiste ama kaplumbağa gibi geçti. Eve gelip direkt olarak uzandım, haftasonları hiçbir yere çıkmadık, hep eşim baktı bana ve annem de besledi. Bu aşamada riskim tabiki halen devam ediyor ama en azından "yüksek düşük tehlikesi" etiketli değilim, sadece tehlikeli bir hamileyim :)





13 Nisan 2015 Pazartesi

Hamileliğimin 9. ve 10. Haftaları


Hamileliğimin 9. ve 10. haftaları hakkında yazabileceğim çok bir şey yok aslında. Günde iki defa Progestan kullanmaya, elimden geldiği kadar dinlenmeye, normal hamilelerin aksine her hafta doktor kontrolüne gitmeye ve uyku ile savaşmaya devam ediyorum. Çok şükür bir daha lekelenme, kanama gibi bir problemle karşılaşmadık. Ancak bu olayı bir defa yaşayınca o endişeleri insanın üzerinden atması öyle zor oluyormuş ki... Biz de henüz atamadık...

Bebeğimizin kalp atışları normal, gelişimi devamlı sürüyor. Ultrasonda gördüğümüz iki buçuk santimlik görüntüler halen bir bebeği andırmasa da bakarken bile hayalini kurarak şekillendiriyoruz aklımızda :)

Artık hakkında hayal kurmak, kız mı yoksa erkek mi olacağı, ne zaman doğacağı, fiziksel olarak nasıl görüneceği, ne kıyafetler, ne mobilyalar alacağımız sohbet konularımız oldu. Eşimle beraber tek konuştuğumuz, tek düşündüğümüz şey karnımda büyümeye devam eden ve henüz insana bile benzemeyen bebeğimiz.

Umarım bundan sonraki haftalarımız, heyecanlarımız da böyle sağlık ve mutlulukla geçer.



10 Nisan 2015 Cuma

Hamileliğimin 7. ve 8. Haftaları - Hafif Kanama Dönemi

Üstteki ultrason görüntüsünde gördüğünüz siyah yuvarlak, bebeğimizin kesesi. Bu kesenin alt tarafında görünen beyazlık ise bebeğimiz. Hani pek bebeğe benzemiyor ama her geçen hafta daha da güzelleşti ♥ Alttaki ultrason görüntüsünde ise bu hafta ilk defa duyduğumuz, bebeğimizin kalp atışı ♥


Hamileliğimin 7.haftası benim için hamileliğin kocaman olan bir göbek, herkesten sonsuz ilgi, istediğini yemek gibi muhteşem bir dönem olmasının dışında bizlere pek söylenmeyen ama çok riskli, bir o kadar da stresli bir dönem olduğunu tanıttı.

7.haftamda bir sabah uyandığımda her zamanki gibi ilk iş tuvalete gittim ve beni o derin uykumdan uyandıran, tuvalet kağıdındaki kırmızı lekeyi gördüm. Zaten hamileliğin ilk 12.haftası en tehlikeli dönem olarak görülürken, herhangi bir kanama da "düşük tehlikesi" olarak adlandırılıyor. Bir anda nasıl panik olduğumu, eşimi çağırdımı, ne yapacağımı şaşırdığımı anlatamam size. O gün boyunca iç çamaşırıma geçmese de tuvalet kağıdına leke gelmeye devam etti. Sonunda dayanamadım ve ofisteyken doktorumu aradım. Kırmızı, sancılı ve miktar olarak fazla kanamam olmadığı müddetçe endişelenmememi ve sakin olmamı söyledi. Cumartesi günü kontrole çağırdı, bu sırada da bir farklılaşma olursa yeniden aramamı istedi. O hafta takipte oldum, her tuvalete girdiğimde öldük öldük dirildik, büyük stres yaşadık eşimle. Bir gün arttı, bir gün azaldı, öyle böyle Cumartesi gününü ettik. Doktor muayenemizde detaylıca kontrol edildik, rahimde bir kanama varmış ama tehlikeli görülen plesanta arkasındaki kanamalardan değilmiş. Doktorumuz detaylıca tehlikeleri, olabilecekleri ama olmayacakları anlattı bize. Düşük tehlikesi yaşayan her anne adayının çok iyi bildiği 200mg Progestan ilacına başladık sabah akşam olarak. Bu ilaç sayesinde 2-3 gün içerisinde kanamam kesildi ve bir hafta sonra yeniden doktor kontrolüne gittik, kanama bölgesi geçmiş, bebeğimiz sağlıklıymış, her şey yolundaymış. Çok şükür, daha ne isteyelim ki..

Bu maceramızın dışında benim hamileliğim, derin uykular ve halsizlik dışında çok şükür tıkırında gidiyor. Hala mide bulantısı, tiksinme ya da iştah kaybı şikayetim yok. Dikenli tahta verseniz yastık niyetine kafamı koyar uyurum, o kadar vahim durum... Her akşam 8'de koltukta uyur, 9'da yatağa geçer ve sabah 6'da zorla yataktan kazınırcasına bir uyku düzeni içerisindeyim! İnanılmaz bir şey, akıl almaz bir uyku hali! Hep hormonlar bunlar, hep hormonlar! Bu konuyu bir de her akşamı tek başına televizyon karşısında geçirmek ve uyuyakalmış hamile karısını yatağa sürüklemek zorunda kalan eşime sormak lazım. Umarım bu zamanlar da geçecek.

Unutmadan, bir de sanki 4 aylık hamile gibi karnım çıktı, öyle bir gaz dolu ki karnımın içi. Ancak çok daha iğrençleşmeden anlatmak gerekirse, öyle kurufasülye yemişsiniz de gaz yapmış gibi bir şey değil bu... Resmen tüm karnımın içerisinde, ne yediğimin önemi olmaksızın bir şişkinlik hali. Doktorumuz normal olduğunu söyledi, her şey normal der olduk zaten :)

8 Nisan 2015 Çarşamba

Hamileliğimin 5. ve 6. Haftaları


Bu iki haftamız büyük heyecan, sevinç ve inanamamazlık dolu geçti. Sürekli olarak eşimle beraber birbirimize bakıp gülüşme halleri geldi üzerimize. Doktor kontrollerimiz her hafta olarak gidiyor. İlk başta teyid edilmesi gereken o kadar çok gelişme var ki... Kese sağlıklı bir şekilde oluştu mu, bebek oluştu mu, kalp atışı var mı gibi onlarca soru cevap bulmak durumunda ki sonrasında her şeyin normal seyrinde gittiği anlaşılsın ve rutin kontrollere dönülsün.

Biz de her hafta hem heyecanla, hem de endişeyle gittik kontrollerimize. Her defasında doktorumuzun dedikleriyle su serpildi içimize. Ancak doktorumuzun da en başından beri bize söylediği, bizim de çevremizden duyduğumuz "İlk 12 hafta tehlikeli, dikkatli ve temkinli olmak gerekiyor.". Biz de bu riskleri hep aklımızın köşesinde tuttuğumuz için hiç ama hiç "Yaşasın hamileyiz, cümle alem duysun, bebek geliyor!!" diye haykırmadık ortalıkta. Hep içimizde sevincimizi yaşadık, yeri geldi hayal kurarken bile birbirimizi durdukduk eşimle "Aman neyse sonra konuşuruz bunları, hele riskli dönemleri atlatalım da..." diyerek.

Bu iki hafta boyunca hamilelik belirtilerime gelirsek: Çok şükür ki mide bulantısı yaşamadım. Ancak biraz mide yanması, mide ezilmesi ve ne yiyeceğini bilememe durumu oldu. Mesela tüm hamilelerin ilk can simidi olan bildiğimiz çubuk krakerden tiksindim önce; sonrasında tosttan... Ne yiyeceğimi bilemeden geçiyor günler... Sonunda işime yarayan tek besin buldum, krep! Evde çok adette krep yapıyoruz, ben onları 2-3 gün boyunca yanımdan ayırmadan aralarda tırtıkladım.

Tiksinme ve mide yanmalarımın dışında kasık ağrılarım oldu hafif hafif. İlk başta beni endişelendirseler de sonrasında büyümekte olan rahmin sebep olduğu bağ çekilmeleri ve genişlemeler olduğunu teyid ettik doktorumuzla.

Uyku, uyku, uyku! Uyumak istiyorum, başka bir şey istemiyorum şu hayatta :)


6 Nisan 2015 Pazartesi

Çikolata Kisti Varken Hamile Kalınır Mı?


Çikolata Kisti Varken Hamile Kalınır Mı? Evet kalınır, ben kaldım.

Öncelikle bu yazıya ne kadar bu illeti çekenler gelecek olsa da tamamen tesadüfen denk gelmiş birileri olabilir diye çikolata kistleri konusunda ufacık, bilimsel olmayan giriş bilgisi vermek istiyorum.

Çikolata kistleri, rahime, tüplere ve yumurtalıklara tutunan, yapış yapış olma özelliği taşıyan ve içerisinde koyu kan barındıran kistler olarak tanımlanabilir. Bu kistler pek çok kadında olmakla birlikte, yapış yapış olma özelliklerinden ve tutundukların yerlerin kritik olması sebebiyle kadınlarda "kısırlık, hamile kalamama" başlıklarının altında çok büyük bir yer ediniyor. Bu konuda internette güzelce bir gezerseniz, olumsuz yazıları göre göre kafayı yemeden ayakta kalmayı başarırsanız, çikolata kistleriyle hamile kalmış ve bebeklerini sağlıkla dünyaya getirmiş kadınların hikayeleriyle de karşılaşabilirsiniz. Ancak anladığım kadarıyla bu olasılık o kadar düşük ki doktorlar hiç bahsetmiyorlar! Hepsinin ağızından çıkan ilk şey "Derhal ameliyat olmalısın ve ilk bir sene içerisinde hamile kalma olasılığın çok yüksek." cümlesi oluyor. Bazı iyi kalpli ve bence işini daha iyi bilenler ise "Şuan senin sağlığını tehdit eden bir şey yok. Ne zaman hamile kalmak istersen o zaman gel ameliyat edelim, hemen hamile kalırsın." diyorlar.

Ben hamile kalmak için doktora gitmedim. Uzun vadeye baktığımızda ise rutin kontrollerimde kistlerim yerlerinde duruyorlardı, 1-2cm büyüyüp küçülüyorları ama başka bir değişiklik olmuyordu. Son kontrolümde sol tarafımda 8cm, sağ tarafımda ise 5cm çapında iki kistim vardı. Hiç kafama takmadım, zaten çocuk sahibi olmak için ne büyük bir isteğimiz ne de acelemiz yoktu. Sadece hamile kalmak isteyene kadar ameliyat olmama kararım vardı. Çünkü en iyi doktorlara dahi gitsen, ameliyat sırasında yumurta rezervlerine, tüplere zarar veriliyor ve sonrasında hamile kalma şansı her defasında daha da azalıyor. Ne zaman ki "Evet, artık hamile kalmak istiyoruz, bebeğimiz olsun istiyoruz." ya da "Bıktım bu kistlerin yan etkilerinden, ağrılarından, regl gecikmelerinden" diyecektim, o zaman doktorumla ameliyat konusunu konuşacaktık. Ancak bunların hiçbirisine gerek kalmadan, hiçbir tedavi görmeden, doktor kontrolünde olmadan, yumurtlama günü takibi yapmadan, kendi kendime hamile kaldım. Hamile Kaldığımı Nasıl Öğrendik? başlıklı yazımda da detaylıca hikayemizi paylaştım.

Demem odur ki kendinizi kasmayın, önce her şeyi doğal akışına bırakın, testler ameliyatlar ve doktorlar üçlemesine girmeden önce bence en azından 1 sene kadar hamile kalmadığınızdan emin olun. Zaten hiçbir sağlık problemi olmayan çiftlere bile tedaviye başlamadan önce 1 sene korunmadan denemeleri söyleniyor. Baktınız olmuyor, sonrasında elbet bir yol çizersiniz doktorunuzla. Yeter ki kafanıza takmayın...

Umarım bu yazım ve Hamile Kaldığımı Nasıl Öğrendik? başlıklı yazımla, bu hastalıkla uğraşan ve bu sayfaya denk gelen güzel hanımlara biraz da olsa umut olabilirim. Çünkü biliyorum ki bu konuda internette malesef ki olumludan çok, olumsuz hikaye bulunuyor ve her başka sayfada inanç biraz daha azalıyor...






3 Nisan 2015 Cuma

Hamile Olduğumu Nasıl Öğrendik?

Standart "Regl gecikmesi yaşadım, idrar testi aldım, hamileymişim" hikayesinden farklı oldu bizimkisi. Daha heyecanlı, daha süpriz diyebiliriz :)

Tabiki her hamile gibi benim de regl gecikmesi durumum oldu ama biz onu senelerdir illet gibi peşimden ayrılmayan çikolata kistlerim sebebiyle olduğunu düşündük (Bu çikolata kisti hikayesimi detaylıca başka bir yazıda yazacağım ki doğru kabul edilen her şeyin, böyle bir mucize karşısında yanlış olduğunun canlı kanıtını sunacağım sizlere ve tüm bu illeti çekenlere. Özetle, kocaman çikolata kistleriniz de olsa, iki tarafınızda da ayrı ayrı çaplarını yaymış bekliyorlar bile olsa, hiçbir tedavi görmeden ve ameliyat olmadan hamile kalabilirsiniz!).

Baktık ki 3 geçti, 5 geçti, olamaz ama bir test yapalım dedik, negatif çıktı. Biraz daha bekledik, hala tık yok... En sonunda 10 gün gecikmenin ardından artık bu kistlerden kurtulmak ve mevcut durumumu konuşmak için doktoruma gittik eşimle beraber. Zaten hastane kayıtlarında detaylıca görünen problemimi konuştuk doktorla, ameliyat ve sonrasını konuştuk. Ardından "Gel, yine de bir muayene edelim, son durumlarını görelim." dedi. Muayeneye başladı "Eveett bu soldaki kistin 8cm çapında, bu da sağdaki kistin 5cm çapında." diyerek devam etti. Ardından kurcaladı da kurcaladı, bir yandan görüntülere bakıyor bir yandan da hiçbir şey söylemiyor. Sonunda ağızını açtı "İki tarafta da bu kadar büyük kistlerin olmasına rağmen hamilelik var gibi görüyorum, bak kese var burada. Ancak bazen bu kadar küçük noktalar, rahim kanamalarıyla bile karıştırılabiliyor." dedi ekrandaki siyah bir lekeyi göstererek. O an ben bile inanmadım ki "Test de yaptım, negatif çıktı" diye karşılık verdim. "Bir adım atmadan önce gebelik için kan testi yaptıralım sana, sonrasında bakalım durumumuza ve nasıl ilerleyeceğimize" dedi ki ben hala "Şimdi ben ameliyat olunca..." diye cümleler kuruyorken elimize üzerinde siyah noktalı bir ultrason resmi tutuşturdu. Yani o an uyansaydım, daha evvel hiçbir rutin kontrolden sonra elime ultrason resmi tutuşturulmamıştı... Aslında doktorumuz biliyordu tabiki ama bu kadar imkansızlıklarla beraber o bile bir soru işareti yaşadı...

Aynı hastanede kan verdim hemen.  İki saate sonuç çıkar, internetten bakabilirsiniz dediler. O iki saat boyunca sessiz bir heyecanla beraber, imkansız olduğunu bilerek oturduk evde eşimle beraber. "Ya hamileysem. Ama nasıl olur. Olamaz ki. 8 cm ve 5 cm kistler. Ufacık çikolata kistleriyle bile hamile kalınamıyor diyor doktorlar, ben nasıl kalacağım ki. Ameliyat şart diyorlar. İdrar testi de negatif çıktı hem. Hem bunu planlamamıştık, her şey çok ani olacak." diye deli deli yedik kendimizi. Bir yandan da içimizde heyecan... 

İnternetten sonuç gelince baktık, zaten heyecanlıyız, bir şey de anlamadık hayatımızda ilk defa hamilelik test sonucu kağıdına bakarken. Doktoru aradık hemen "Gördüm sonucunu, hamilesin!" dedi heyecanla. "Haftaya gel, takibe başlayalım." diye de ekledi.

Telefonu kapatınca bir şok olduk önce, sonra mutluluk seli tabiki...





1 Nisan 2015 Çarşamba

Kızlı, Erkekli, Kedili ve Bebekli



Evet, başlıktan da anlayabileceğiniz üzere artık blog ismimizi uzatmamız gerekebilir :) Doğrudur, aylardır sesimin çıkmamasının tek sebebi hamile olmamdır! Eşimle beraber aklımız, fikrimiz, her dakikamız o kadar hamileliğimle ve yoldaki bebeğimizle meşgul ki sizlere burada yazacak bir şey bulamıyorum, bulsam da yazamıyorum. Hep bir şey saklıyorum, hep yalan söylüyorum gibi hissediyorum.

Şuan 18.haftamızın ilk günlerini yaşıyoruz (Yani eski hamilelik dilinde 4ay bitti, 5.ayımızın içerisindeyiz). Hamileliğimi öğrendiğim günden bugüne hiç de kolay olmayan zamanlar geçirdik. Hem benim, hem de bebeğimizin sağlığının tehlikeye girdiği günler... Anlayacağınız, başından beri stresle boğuştuk ama çok şükür ki şuan iyi durumdayız. Stres bitti mi peki? Annelik, daha hamileliğin ilk dakikalarında başlıyormuş ve o endişe hali hiç bitmiyormuş, bunu da öğrenmiş olduk...

Bu yazımı sizlere kısa bir duyuru olması açısından yayınlıyorum. Ancak bundan sonrasında, şu güne kadar sizden gizli gizli tuttuğum haftalık günlükleri ve inşallah sağlıkla doğuma kadar yaşadıklarımızı tek tek yazıyor olacağım. Hem her zamanki gibi eşimle kendimize bir kayıt, hem de bu hamilelik döneminde kafasında deli sorularla internette gezinen, cevaplar arayan anne adaylarına belki bir an bile olsa kaynak olabilmek adına her detayı paylaşacağım.

Bu yazılar sonucunda blog sayfam çok anaç bir hal alacak, biliyorum, sizler de bilin ve bana kızmayın istiyorum :) Sonuçta kızın ve erkeğin hayatında şuan neredeyse başka bir şey yok, biz de büyük keyifle hayatımızı yazıyoruz en başından beri :)

Ayrıca hayırlısıyla, sağlıkla bebeğimizi kucağımıza aldıktan sonra da ufacık bir çocuk koşturuyor olacak bu satırlarda. O daha haşere olacaktır, şimdiden hazır olun bence. Kaçan kaçsın, canını kurtaran kurtarsın diyeyim ben :)

En güzel haberi de sona sakladım: Kızlı, Erkekli Kedili'nin erkekleri çoğalıyor ;)

Sevgilerimizle,