14 Kasım 2016 Pazartesi

Meryem Ana Kilisesi, Şirince ve Kuşadası: Anne Baba Tatili Bölüm 1

Evet, bir önceki yazımda bahsettiğim "anne ve babaların da tatile ihtiyacı vardır" başlığının tatil kısmısına gelmiş bulunuyoruz. Anne baba olarak sevgili kaçamağımızda neler yaptık, nereleri gezdik, kısacıktan anlatacağım.

Bu kaçamağı aklımıza soktuğumuzda Can oğlumuzun uykuları sırasında uzun uzun gezindim internette. Mevsim sebebiyle Kıbrıs mı olsa, güneye mi insek diye iyice alternatif arayışına girdim. Sonra topladık çıkarttık böldük çarptık ki gemi ile yapacağımız kısa bir Yunanistan adaları gezisi, Kıbrıs ya da benze bir tatille aynı fiyata, hadi az daha pahallısına geliyordu. Tam da düşündüğümüz tarihler arasında bir gemi ile Yunanistan Santorini ve Mikanos turu bulunca fırsata hoop atladık ve satın aldık.

Daha evvel kısa bile olsa gemi ile bir seyahatimiz olmamıştı ikimizin de. E Yunanistan'a da gitmemiştik; baldan tatlı bir paket oldu bize anlayacağınız.


Uzun giriş lafının sadedinde turumuza geçmek isterim.

Gemimiz Kuşadası limanından kalkacağı için uçakla önce İzmir'e geçtik. orada havalimanından direkt Havaş otobüsüne atlayıp Kuşadası'na vardır. ancak evden kaçan masum köylüler olunca, 2q.30'da kalkacak gemiye binmek için sabah 10.00'da Kuşadası'na varmıştık. ne yapalım, diyorum ya kaçasımız varmış...


Neyse Kuşadası'na varınca hemen merkezdeki Avis oto kiralamaya gittik, arabamızı kiraladık, bavulumuzu bagajımıza attık ve yola çıktık. Kuşadası'na günübirlik bile gelmiş herkesin programını uyguladık biz de; Şirince ve Meryem Ana'ya gittik.

Önce biraz korkutucu ama o kadar da muhteşem olan Şirince yollarını tırmandık dağların arasından. Korkutucu derken şaka yapmıyorum, gidiş geliş ve uçurum kenarı. Bilhassa çıkış sırasında yolcu tarafında oturup da aşağıya bakmak geriyor insanı. Sonunda vardık merkeze ve girişteki otoparklardan birine parketyik arabamızı. Bir trafik,bir kalabalık, bir sıkışık dapdar yollar, bir yapış yapış omuz omuza yürüme ki sormayın; sinir olduk. Ancak sevgili kaçamağı olunca sinirlenmek yok, her dakikanın tadını çıakrtmak var. Önce öğle yemeğimizi yedik, sonra dükkanların olduğu ara sokakları güzelce dolaştık. Dükkanlarda da özel bir şey bulamadık ama bakındık işte. Her zaman olduğu gibi bizim Can oğlana çalıştık, şile bezinden gömlek almadan ayrılmadık oradan. Bu gezimizin ardından başka bir restorantta da tatlı ve çay keyfimizi yaptık. Eh bitti Şirince bizim için... Arabamıza geri atlayıp, trafikten zar zor kurtularak dağ yolundan gerisin geriye indik bu defa. Her zaman,her yerde olduğu gibi dönüş yoku daha kısa ve kolay geldi.






Merkeze indikten sonra biraz ileride Meryem Ana sapağından girmeden olmazdı. Ah o Meryem Ana'ya çıkan yol, çam ormanları, mis koku ve akşam üzeri vuran altın ışıklar. Miss miss! Yine arabamızı parkettikten sonra keyif yapa yapa Meryem Ana Kilisesine doğru yürüdük, ziyaretimizi yaptık, mumlarımızı yaktık. Oraya gidip de ağaçların altındaki çay bahçesinde akşamüzeri çayı içmeden olur mu, olmaz... O keyfimizi de yaptıktan sonra yavaş yavaş Kuşadası'na dönüş yolumuza geçtik.





Kuşadası'na varış saatimiz tam günbatımıydı. Bilindiği gibi Kuşadası'nda güneş denize batar ve bu manzara en güzel Kuşadası'ndaki kaleden izlenir. Biz de anne baba değil de iki romantik sevgiliymişcesine güneşi el ele batırdık kaleden doğru. Dedik ya romantik kaçamak diye...




Kiraladığımız arabayı ofise teslim etmedeb önce merkezde yemeğimizi de yedik ve bavulumuzla beraber limana doğru yürüdük. Gemimize yerleşmemiz biraz meşakkatli olsa da işte yola çıkmaya hazırdık, tatil başlasın!

Hiç yorum yok: